bebeklerin ulusu yok


.


Bebeklerin Ulusu Yok


İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerin tonu

Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi

Babalar çıkarmayın onları akıldan
Analar koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan yıkımdan söz ederse biri

Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu...

İtiraflar


.

-facebook üzerinden düğün davetiyesi yollayan arkadaşıma çeyrek altının fotoğrafını mail olarak attım.

sarışınnnn


.

Bardaki taburede oturan kör adamın biri barmene;
- ''Hey! Bir sarışın fıkrası duymak istermisin?'' demiş.
Barmen birden tamamıyle sessizleşmiş. Yanındaki adam fısıltı ile ona;
- ''Fıkrayı anlatmadan önce bilmen gereken bir şey var barmen sarışın, fedai sarışın, ben de 1.95 boyunda, 200 kg ağırlığında karatede kara kuşaklı bir sarışınım. Bununla birlikte yanımda oturan adam 2.02 boyunda, 225 kilo ağırlığında sarışın bir halterci. Senin sağındaki arkadaş ise 2.20 boyunda, 300 kg ağırlığında sarışın bir güreşçi. Bunu ciddi olarak düşün bayım. Hala bu fıkrayı anlatmak istiyormusun?''
Kör adam;
- ''Hayır, en az beş kez açıklamak zorunda kalırım''...

padişahın işi ne


.


Sultan Murad Han o gün bir hoş"tur. Telaşeli görünür.

Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.

Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.

Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:

- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?

-- Akşam garip bir rüya gördüm.

- Hayırdır inşallah?..

-- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.

- Nasıl yani?

-- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.

Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;

-- Kimdir bu?

Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler.

Ayyaşın meyhusun biri işte!..

-- Nerden biliyorsunuz?

- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz... Bir başkası tafsilata girer;

- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır.

Azaplar çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar...

Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.

- isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!..

Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :

-- Nereye?

- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.

-- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem...

Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır.

Defini tamamlamak gerek.

- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.

-- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.

- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?

-- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.

- Aman efendim, nasıl kaldırırız?

-- Basbayağı kaldırırız işte.

- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması,paklanması var. Tekfini, telkini...

-- Merak etme ben beceririm.

Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.

- Şurada bir mahalle mescidi var ama...

-- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?

- Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden...

-- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur.

Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin.

Hadi yüklenelim... Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.

- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...

-- Nasıl yani?..

- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..

-- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.

Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.

- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.

Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar...

Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki.

Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...

- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir...

Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..

-- Niye?

- Ümmeti Muhammed içmesin diye...

-- Hayret...

- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi.

Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi.

Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal.

Hucceti islam okurdum...

-- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...

- Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi görmeli...

-- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?

- işte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya...

Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.inan cenazen kalacak ortada...

-- Doğru, öyle ya?..

- Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?

-- Peki o ne dedi?

- Önce uzun uzun güldü, sonra;

- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

Zaytungtan Secmeceler


.

bir son dakika haberi :

ermeni diasporasından amerika birleşik
devletleri'ne düşündüren tavsiye:
"soykırımı tanısanız çok seversiniz."


"dışişleri bakanlığı: "vizeleri kaldırdığımız ülkelere gitmiyoruz, ayıp oluyor""


''orta doğu ülkeleri türkiye liderliğinde "altın günü" yapmaya hazırlanıyor''


yine bir son dakika:

"ünlü otomotiv devi audi, üretim sırasında arka camına yeditepe university sticker'ı yapıştırılması unutulan tam 337.000 audi a3'ü fabrikaya geri çağırdı... "



son dakika:

tarkan ve deniz seki'ye kolombiya'dan konser teklifi: "bir şekilde anlaşırız..."



subzero ve scorpion arasındaki buzlar eriyor...


"türkiye orkestra şefleri derneği'nden samimi itiraf: "yaptığımız iş dışardan bakınca bize de anlamsız geliyor"


türkiye berberler ve kuaförler federasyonu: "kimse bizden mucize beklemesin!"


Tarık Mengüç'ün fotoğrafını siyah-beyaz basan Cumhuriyet Gazetesi okuyucularından özür diledi...


ahh bu lazlar


.

LAZ EFSANELERİ
Bir efsanedir Karadenizliler!

> > Bir Laz'ı sınıfta nasıl teşhis edebilirsiniz?
> > Öğretmen tahtayı silerken, o da defterini siler...
...> >
> > Bir Laz'ı cenazede nasıl teşhis edebilirsiniz?
> > Sadece o hediye getirmiştir...
> >
> > İstanbul Trabzon uçağında niçin film gösterilmiyormuş?
> > Film bitince uçaktakiler arka kapıdan çıkıyorlarmış.. .
> >
> > Lazlar nasıl kürtaj yaparlar?
> > Leylekleri taşlayarak...
> >
> > Laz sokak kadını ne zaman kafayı üşütmüş?
> > Diğer kadınların bu işi para karşılığında yaptığını öğrenince...
> >
> > Laz buzdolabında niçin boş şişe bulundurur?
> > İçki içmeyen misafirler için...
> >
> > Laz'ın Amerika'da oğlu olmuş, ismini ne koymuş?
> > Basic. (Temel)
> >
> > Karadeniz'deki kola şişelerinin altında ne yazıyormuş?
> > Diğer taraftan açınız.
> >
> > Laz duş yaptıktan sonra ne yapar?
> > Islak elbiselerini çıkarır.
> >
> > Laz yürüyen merdivendeyken elektrikler kesilmiş.
> > Laz iki saat mahsur kalmış.
> >
> > Lazlar ağaç dikiyorlarmış. Başlarındaki görevli ise Lazlara:
> > Yeşiller yukarı, yeşiller yukarı!
> >
> > Laz işçilere neden en fazla on dakika mola verdirirler?
> > Daha uzun mola verirlerse ne iş yaptıklarını unuturlar.
> >
> > Laz niye yazı yazarken eldiven takar?
> > El yazısı tanınmasın diye.
> >
> > Otuz Laz denizci boğulmuş.
> > Denizaltıları bozulunca ittirmeye kalkmışlar.

ama benim kocam gerçekten yapmaz:))


.

ARAŞTIRMA:
Uluslar arası ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog,
dünyanın çe...şitli ülkelerindeki kadınlara bir soru sormuş.
_Kocanızı başka bi kadınla yakalarsanız ne yaparsınız?
soruya ülkelere göre verilen yanıtlar ise şöyle olmuş…
_İsveçli:neyimi begenmedigini sorarım
_Rus:evi terkederim
_Fransız:sesimi çıkarmam,sevgilimle gider beni teselli etmesini isterim.
_İtalyan:kadını vururum.
_İspanyol:kocamı vururum.
_Yunanlı:her ikisini vururum.
_Türk: benim kocam yapmaz!!!

puhahahaaa


.

ŞALOM, GOZİMİN NURİ

Zengin bir Arap, kalp ameliyatı geçirecekmiş.
Doktorlar, ameliyat öncesi; ne olur-ne olmaz diye, tedbir olarak, bir miktar kan tedarik etmek istemişler.
Ama, bu Arap'ın kanı çok nadir bulunan bir kan imiş. Bütün dünyayı arayıp- taramışlar ve sonunda Kudüs'te yasayan bir yahudinin kanının uyduğu anlaşılmış...
... Yahudi ile konuşularak, kan vermeye razı edilmiş ve böylece ameliyat yapılmış.
Ameliyattan sonra, zengin Arap, kendisine kan veren yahudiye teşekkürleri ile beraber, sıfır kilometre pahalı bir araba ve bir milyon dolar para yollamış...
Ancak, aradan birkaç ay geçtikten sonra, zengin arabın
bir kere dahaameliyat olması gerekmiş. Bunun üzerine,
Doktorlar yine, yahudi bağışçıyı aramışlar. *
Yahudi de, bunun mükafatını daha önce, fazlasıyla gördüğü için,
hay-hay!.. demiş.

Böylece, arap ikinci kez ameliyat olmuş. Ancak, bu defa kendisine kan veren yahudiye bir teşekkürnotu ile bir kutu "şam baklavası" yollamış.
Önceki gibi, çokkıymetli hediyeler ve para bekleyen yahudi, tabii buna çok bozulmuş. Kan verdiği Arap zenginine bir telefon açıp, neden bu kadar cimri davrandığını sormuş.
Arap ise, onun bu sorusuna kahkahalar atarak, şu cevabı vermiş:
'Şalom, gozimin nuri...
Artik, benim de damarlarimda yahudi kani dolasiyor!..

Chp'den İncilier...


.

Telefonda resmine rastladım geçen gün. Hemen bilgisayarıma upload ettim... Referandum zamanından kalma bir resim. Dikkatimi çekmişti telefonla resmini çekmiştim hemen... İşte bakın Chp nin Hayır için yürüttüğü kampanya...

Yiğit Özgür


.



Ömer Üründül


.

Ömer Üründül'den inciler...

- "yediğinin bir fazlasını atan kazanır."
- "kazanırsa iki takımdan biri kazanır, olmadı berabere biter"

- "mobilize kanat kurgusu" 

- "Ronaldinho daki teknik tüm futbolcularda var fakat ronaldinho çok güçlü fark bu!"

20 ocak liverpool chelsea maçı
- ''manchester son on dakikada oyuna ağırlığını koydu''

- "maçın en iyi kalecilerinden biri"  (kaç tane kaleci oynuyo lan maçta)

- -maç bitmeden iki takım da gol bulabilir. 

- "top çizgiyi gecse goldü."

- "sahada 22 kişi var. "

- "bu gol olsa bir farklı öne geçeceklerdi."

- "kollektif futbolun kontrollü yapısını yansıtamıyorlar."

- "gol olmazsa berabere biter."

ZİHİNSEL GÜÇ


.


İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar ver...irler. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar. Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle, 'Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?' der. Baba; 'Ben de yorgunum oğlum'' der demez çocuk ağlamaya başlar. Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dalı oğluna verir. 'Al oğlum, sana güzel bir at' der. Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar. Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...
Baba gülerek kızına: 'İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at, bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir yada bir çocuğun tebessümü olabilir.'
Değnekten atiniz hiç eksik olmasın..

ne kadar bilirsen bil.....


.

Birkaç yüzyıl önce Papa bütün Yahudilerin Roma'yı terk etmeleri gerektiğine karar verir. Doğal olarak Yahudi toplumundan büyük bir tepki gelir. Bunun üzerine, Papa ile Yahudi toplumundan önde gelen birisiyle karşılıklı dini bir müzakere yapmalarını önerir.  Yahudiler kazanırsa kalacaklar, Papa kazanırsa gidecekler. Yahudiler çaresiz kabul eder ve temsilci olarak Moiz'i seçerler. Ancak Moiz'in Papa ile aynı dili konuşamaması nedeniyle müzakere de konuşmak yerine sadece işaret dilinin kullanılmasını teklif ederler. Papa kabul eder. Müzakere günü geldiğinde iki taraf karşılıklı yerlerini alırlar ve karşılıklı olarak bir süre bakıştıktan sonra Papa elini kaldırarak üç parmağını gösterir. Buna karşılık Moiz tek parmağını kaldırır. Papa parmaklarını sallayarak başının etrafında çevirir. Moiz ise parmağıyla yeri işaret ederek oturduğu yeri gösterir. Papa yanındaki çantadan bir parça ekmek ve şarap çıkartınca Moiz de bir elma çıkartır. Bunun üzerine Papa ayağa kalkarak : 'Ben pes ediyorum, Yahudiler kalabilirler' der.  Müzakere sonrasında Papa'nın etrafına toplanan kardinaller Papa'ya ne olduğunu sorduklarında Papa; - Ben önce 3 parmağımı gösterip Kutsal Üçlüyü işaret ettim. Buna karşılık o bana tek parmağını gösterip her iki dinin de tek tanrıyı tanıdığını soyledi. Ben parmaklarımı sallayıp başımın etrafında çevirerek tanrının bizim etrafımızda olduğunu gösterdiğimde o da oturduğu yeri işaret ederek tanrının onların durduğu yerde de olduğunu işaret etti. Ben kutsal ekmek ve şarap çıkartıp tanrının bizim günahlarımızı bağışladığını göstermek istediğim zaman da hemen bir elma çıkartıp bana ilk günahı hatırlattı. Herifin her şeye bir cevabı var. Ne yapabilirdim ki?  Aynı sırada Yahudi cemaati de Moiz'in etrafını sarmış ona nasıl başardığını soruyorlardı. Moiz: - Önce bana 3 parmağını gösterip 3 gün içinde burayı terk etmemizi istedi. Ben de ona bir tekimizin bile ayrılmayacağımızı söyledim. Sonra bütün şehrin Yahudilerden temizleneceğini söyledi. Ben de, hiç bir yere gitmeyip olduğumuz yerde kalacağımızı söyledim. - Sonra ne oldu? diye kalabalık heyecanla sordu. - Valla,sonrasını ben de pek anlamadım. Adam biraz hiddetlendi ve öğle yemeğini çıkarttı. Bunun üzerine ben de benimkini çıkarttım. Hepsi bu!... 

    ne kadar bilirsen bil, bilgin karşındakine anlatabildiğin kadardır:)

bu kadar laz olunur


.


Temel’le Dursun, bayram arasında para kazanırız diye Hacı Murat otomobillerine atlayıp İstanbul'a gelmişler. Ne yapacaklarını bilmez, avare avare dolaşırken bir dükkan da asılı levha Temel’in dikkatini çeker:
Pantolon - 5 TL
Gömlek - 2,5 TL ...
Palto - 10 TL
Temel heyecanlanır: — Ula Tursun, bu fiyatlar çok guzel!!, Şimdi purdan 100 tane pantol, 100 tane comlek, 10 tane palto alur isek, Trabizon'da, bunları en az üc katı fiyatına satar zengin oluruz daaa.!!! Çok sevinen Dursun: - Ula uşağuum nasıl da cördün!! Dalarlar dükkana..Temel atlar: — Bana 100 tane pantol, 100 tane gömlek, 10 tane de palto, alın işte toplam 850 lira..Ha uşağuum yükleyun şu arabaya!!!
Dükkân sahibi istifini bozmadan: — Siz Laz mısınız yoksa?!!
Temel bozulur: — Nerden anladın daaa?
Bıyıkaltı gülüş fırlatan dükkan sahibi: — Kardeşim burası Kuru Temizleme Dükkânı!

kaz dönemi


.

kadınların ve erkeklerin ” KAZ” dönemi var arkadaşlarım. Bir rivayete göre ABD lir araştırmacının araştırmaları maraştırmaları sonucunda, kadınların ver erkeklerin kaz dönemi olduğu ortaya çıkartılmıştır :))
Kadınların hayatının 4 ana döneme ayrıldığını ortaya koymuş:
1) Herşeye ağzı açık ayran budalası olarak baktıkları,söylenen her güzel lafa kolay kandıkları 17 – 25 yaş arasındaki  KAZ Dönemi.

2) Güzelliklerinin farkına vardıkları, o yüzden hep kapris üstüne kapris yaptıkları 25 – 35 yaş arasındaki NAZ Dönemi.

3) Hayatı (erkekleri) tanıyıp gözlerinin açıldığı  35 – 45 yaş arasındaki  KURNAZ Dönemi.

4) Mihrabın yıkıldığı, herşeyin bittiği 45 yaş sonrası  ENKAZ Dönemi

 gelelim erkeklere....

Erkeklerin hayatıda 4 ana döneme ayrılir…
1. 17-30 yas arasi:  KAZ Dönemi
2. 30-40 yas arasi: KAZ Dönemi.
3. 40-60 yas arasi: KAZ Dönemi
4. 60 ve sonrasi : ‘ENKAZ yada EN KAZ’ Dönemi :))))
Bundan ne anladık arkadaşlarım :) ERKEKLER eccük kazdır :D